O zaman ne güzel, Ay'a giderken de soluma ihtiyacımız kalmaz diye düşünmeyin lütfen, uzanıyor da onu soluyabilir miyiz diye düşünmemiz gerekir. İşte sayılar. Yeryüzünde soluduğumuz havada santimetreküpde 2.5*10^19 parçacık var. Bu aslında metreküpte 1.225 kg ediyor ama biz sürekli ilk birim kullanacağız.

3000 metreye çıktığınızda oksijen vardır ama vücudumuz için yeterli değildir. Ben 2000 metrede yaşıyorum, 4 kürek kar kürediğimde durup iki dakika ciğerlerimi oksijenle doldurmak zorunda kalıyorum.

Uluslararası yasalar 3000 metrenin üzerinde uçan pilotlar için kabinde ek oksijen olmasını ister. 5300 metrede atmosferin yarısı pilotun altında kalır. Oksijen şarttır yoksa 30 dakikada bayılır. 16000 metrede artık oksijen takviyesi de işe yaramaz. Bu kez damarlardaki basınç dış basınçla dengededir. Ek kabin basıncı gerekir. 20000 metrede vücutta su kabarcıkları ve diğer gazlar oluşmaya başlar, vücutta sıvılar kaynar.

24 km’de artık dışardaki gazları alarak basınçlı bir kabin yaratamazsınız, çünkü artık dışarıda yeterli gaz yoktur. Ozon vücut için zehirlidir. Kendi gazınızla kabin basıncı yaratmak gerekir. İnsan vücudu için bu sınır uzayın başladığı yerdir çünkü kendi bedeni için her şeyini taşımak zorundadır. Doktor tanımı da diyebiliriz. 81 km yukarıya çıktığımızda yoğunluk 10^14 olur. Deniz seviyesindeki değerle bunun arasındaki fark sadece 10^5 dir ama atmosfer 10 000 kez azalmıştır. 81 km’den 972 km’ye çıktığımızda parçacık sayısı 100000 kez daha azalır.

Bu yükseklik Elon Musk'ın uydularından da yukarıda. Yere yakın uyduların yaşam sürelerinin neden kısa olduğunu buradan anlıyoruz. Parçacıklarla sürtünen uydular yavaş yavaş yere yaklaşır ve düşerler. Peki uzay nereden başlar diye sorarsanız, uzay çalışmalarında ileri olan ülkelerin çeşitli tanımları var ama genel olarak 100 km yukarıdan başlıyor diyebiliriz. Uzay başlıyor ama atmosfer bitmiyor ama solunacak hava çoktan bitmiş oluyor.

İlişikteki çalışma ESA-NASA ortak çalışması olan ve asıl amacı güneşi gözlemek için 1. Lagrange noktasına yerleştiren SOHO uza teleskobunun bir yan ürünü olarak ortaya çıktı. Uzay teleskobunda bulunan SWAN cihazının gözlemleri bizi şaşırttı. Aynı galaksilerin sınırı yok demiştik ya ona benziyor, atmosferimiz de Ay'ı geçerek 630 000 km'ye kadar uzanıyor. Uzanıyorda yoğunluğu ne kadar derseniz, 60 000 km'de 70 atoma, Ay uzaklığında yani 380000 km'de ise 0.2 atoma düşüyor.

Önceleri parçacık diyordum çünkü yer yüzünde iken moleküller vardı ama şimdi atom diyorum çünkü bu dış sınırlarda sadece hidrojen atomu bulunur ve yer koronası dediğimiz bölgede güneş ışığını soğurarak Ly alfa ışıması yaparlar ve bunun sonucunda da gezegenler arası ortama doğru atılırlar. Güneş ışığının dünyanın gündüz tarafın yer koronasındaki hidrojen atomlarını sıkıştırdığını, gece tarafında ise daha yoğun bir bölge ürettiğini bu gözlemlerden anlaşıldı.

Aslında gezegenimizin koronasındaki bu hidrojen atomlarının kaynağı yüzeyde bulunan suyun buharlaşması ve daha sonra güneş ışınlarının etkisi ile su molekülünün parçalanmasıdır. Güneş sistemi dışındaki ötegezegenlerde buna benzer yani atmosferinin dış kısımlarında bol hidrojen atomu bulabilirsek o gezegenin yüzeyinde su varlığını gösterir. Yüzeyinde su olan gezegenlerde ise yaşam olma olasılığı büyüktür. Sevgilerimle...