Yeryüzünün ortalama sıcaklığı son yüzyılda hızla artmakta.
Aşağıdaki grafiği NASA'nın bir birimi (Goddard Institute of Spaca Science, GISS) tarafından yayınlanmıştır. Bu grafiğe bakınca son 100 yıldaki artış çokk belirgin olarak gözüküyor ve özellikle son 50 yılda artışın ivmesi daha da fazlalaşmış durumda. Bunun nedeni olarak son yüzyılda sanayi devriminin uç noktaya geldiği ve tüm sıcaklık artışının insan eliyle yapıldığı kabul ediliyor.
Son yüzyılda yer yüzünün ortalama sıcaklığı yaklaşık 1 derece artmıştır. Bu grafikte GISS'in yayınladığı veriler görülmekte.
O zaman önce bu küresel ısınmayı biraz mercek altında tutmamız gerekiyor. Özellikle sanayi fabrikaları atmosfere bol miktarda karbon dioksit (CO2) salmaktadır. Atmosferdeki karbon dioksit, metan ve su buharı gibi gazların miktarı arttığında üstümüzdeki battaniye biraz daha kalınlaşacak, güneşten gelen ısıyı yakalayacak ve küresel ısınma gittikçe artacak. İşte sera etkisi olarak bilinen bu olay gelecekte başımızı çok ağrıtacak.
Son 1500 yılda yapılan sıcaklık ölçümleri görülüyor.
Termometre ile yapılan ölçümlerin hatası çok küçük ama dolaylı yollardan bulunan eski tarihlere ait sıcaklık değerlerinin hatası da büyük.
Bu küresel ısınma böyle devam ederse Dünya'mıza neler olur sorusunu sorduğumuzda bir felaket senaryosu ortaya çıkıyor. Bakın bilim insanları neler olacağını şöyle sıralıyor. 1) Kutuplardaki buzulların ve karların erken erimesi kuraklığa neden olacak ve çok ciddi su sıkıntısı çekilecek. 2) Deniz su seviyesinin yükselmesi bir çok kıtada kıyılarda ciddi seller meydana getirecek. 3) Deniz yüzey sıcaklığının artması kasırga ve hortumların tetikleyicisi olacak ve yer yüzünde birçok noktada bu doğa olayı ile savaşmak zorunda kalacağız. 4) Ormanlar, çiftlikler ve kentler yeni belalar ile tanışacak, sinek kaynaklı hastalıkların sayısı artacak. 5) İklimler değiştiği için ilkbahar erken geliyor, kışın sıcaklıklar artıyor, hayvanların göç dönemlerine etki edecek. 6) İşte bu iklim değişiklikler ve yaşamın bozulması birçok bitki ve hayvan türünün yok olmasına neden olacak. Daha bir çok senaryo var, hatta 2050 yıllarında yaşamak olanaksız olacak diyen dahi var.
Grafiğin y-eksenindeki 0 değeri o dalgaboyunda ışığın soğurulmadığını, 1 değeri ise tamamen soğulduğunu gösteriyor. Kırmızıöte ışınımı soğuran temel gazlar su buharı ve karbon dioksit. Oksijen ve ozon ise Güneş'den gelen kısa dalgaboylu (örn. morötesi) ışınımları soğurur. En alt sekmede ise atmosferde soğurulan bu ışınların toplamı görülmekte.
Peki bu gazları kim üretiyor diye sorduğumuzda en fazla yer altından çıkarılan petrol, kömür gibi fosil yakıtların yanması sonucu bol miktarda karbon dioksit salınmaktadır. Bunlara örnek olarak da kömür, petrol kullanan enerji santralleri ve otomobilleri hemen sayabiliriz. Ormanların yanması da atmosferi çok etkileyen olgulardan biridir. İşte son günlerde sık duyduğumuz rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan enerji elde edilmesi, elektrik ile çalışan otomobillerin piyasaya çıkışı dünyamızı olası ölçüde küresel ısınmadan korumak içindir.
İklimbilimciler küresel ısınma için gelecekte ne olacağına dair senaryolar üretmektedirler. Bunların en kötü olanları A, en hafif olanı ise C harfi ile sembılize edilmektedir. Grafikte 2050 yılında başımıza ne geleceği gösterilmektedir.
Küresel ısınma sorunu ile bir çok devletler yakından ilgilenmektedir. Atmosfere salınan gazları azaltmak için bir çok önlemler almaya çalışmaktalar. İklim değişikliği ile ilgili uluslararası iki düzenleme var. Birincisi “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”, diğeri ise “Kyoto Protokolü”. İlk sözleşmede 190 ülke ve Avrupa Birliği taraf. Ülkemiz bu sözleşmeyi uzun müzakereler sonucu 2004'de taraf oldu. İkinci sözleşmede ise 167 ülke ve AB taraf. Bu sözleşmelerde ne kadar karbon dioksit salması yapıyorsun ona bakılıyor. Türkiye kişi başına karbon dioksit üretmede 75. Bu sözleşme bir takım sayılara bağlı olarak bazı ülkelerin salınımını azaltmasını, bazılarının ise hala belirli bir hakkı olduğunu ortaya koyuyor. Doğal olarak ülkemiz her zaman olduğu gibi birinci sınıfta ve 2009 yılında bu protokölü de imzaladık. Bu imza ülkemize büyük yük getirmektedir. İnternetde bu konuda bol miktarda türkçe döküman bulabilirsiniz.
Küresel ısınmanın belirgin kanıtlarından biri :)
Tüm bu olaylar başkan Clinton döneminde ve onun bilim danışmanı AlGore ile başladı. Bu harekete veri sağlayan da meteoroloji ve iklimbilim çalışan bilim insanlarından gelmektedir, yani olay gayet bilimseldir. Çağdaş aletler ve uydular kullanılmaktadır. Gördüğünüz gibi tüm ülkeler bu küresel ısınma denilen canavarla savaşırken gökbilimciler bu konunun ters tarafında durmaktadırlar, zaten her zaman terstirler ya. Onlara göre yeryüzünde meydana gelen, hem kısa hem de uzun dönemli iklim değişiklikleri insan eliyle değil doğal bir takım gökyüzü olayları ile ilişkilidir. Bu konuda bir çok çalışma var ve bunları sırasıyla anlatmaya çalışacağım ama “küresel ısınma” kavramını son yüzyılda daha çok sanayi devrimine yani atmosferde başta karbondioksit olmak üzere sera gazlarına bağlayan söylemleri de sakın unutmayınız.
2009 yılında biten 23. çevrim ve yine o yıl başlayan 24 çevrime ilişkin bilim insanlarının tahminlerini görüyorsunuz. Bu grafik NASA tarafından yayınlanır ve gözlenen veriler sürekli güncellenir. 24. çevrim için bekleniler en azından 5-6 kez değiştirilmiştir. Önümüzdeki yıllarda güneş etkinliği çok düşük olacak.
Güneş bazı zamanlarda yüzeyindeki manyetik alan şiddetini ve lekelerin sayısını artırır, müthiş patlamalar olur. Bu duruma “Güneş Etkinliği” diyoruz. Etkinliğin minimum olduğu ardışık iki minimum arasındaki zaman da “Güneş Etkinlik Çavrimi” diyoruz. Çevrim dememizdeki neden tam dönemsel olmayışıdır. Bunun değeri her etkinlikte değişir ama ortalama 10.7 yıldır, çoğu zaman yuvarlar 11 yıl deriz. Etkinliği saptamak için bir çok yöntem kullanılır ve hepsi de birbiri ile uyumludur. Galileo teleskobu bulduğundan bu yana Güneş üzerindeki lekeler sayılmakta ve bunların sayısının değişimi diğer yöntemler gibi bize etkinliği çok güzel göstermektedir.
400 yıllık güneş leke gözlemlerinin sonuçları bu grafikte görülmektedir.
1645-1715 tarihleri arasında çok az leke gözlenmiştir. Bu aralığa Maunder minimumu denir. İşte bu aralık küçük buz çağı olarak bilinir. O tarihlerde özellikle kuzey Amerika ve Avrupa çok sert kışlar yaşamıştır. Özellikle 1708-09 kışı en soğuk günlerin saptandığı kıştır ve buzullar Paris'e kadar inmiştir. Bu durum ise bize Güneş etkinliği ile iklim arasında bir ilişki olduğunu söyler. Bilim söylentilere dayanamazdı ama hemen arkasından bilimsel veriler geldi. Ağaç halkalarındaki karbon-14 (C14) ölçümleri de Maunder minimumunu kanıtladı.
C14 ölçümlerinden elde edilen ve Galileo'dan önceki yıllarda meydana gelen leke minimumları bu grafikte verilmektedir.
C14 izotopu, atmosferin üst katmanlarındaki Azot-14'ü (N14) kozmik ışınların bombalaması sonucu N14, Beta-bozulmasına uğraması sonucu oluşur ve arkeoleoglar buldukları eserlerin yaşlarını bulmak için bu izotpu çok kullanırlar. Atmosferdeki C14 bolluğundaki değişim güneş etkinliğindeki değişim ile uyumludur. Güneş etkinliğinin yüksek olduğu zamanlarda C14 üretimi düşüktür. Bunun nedeni de güneş rüzgarlarının kozmik ışınlara karşı durmasıdır. C14'deki bu değişim bir çevrim boyunca sadece ortalama bolluğun %1'i kadardır. Bu ölçümler ayrıca 1450-1540 yılları arasında Spörer, 1790-1820 yılları arasında biraz daha az önemli olan Dalton minimumlarının varlığını göstermiştir. Son 10000 yıla baktığımızda, C14'ün 7000 yıl önce bol olduğunu ve 1000 yıl öncesine kadar da azaldığını görüyoruz.
Son 150 yılda meydana gelen sıcaklık, karbon dioksit ve güneş leke sayımındaki değişimler aynı grafikte verilmiştir
Buraya kadar yazdıklarımdan çıkan sonuç birbirine rakip iki görüşün olduğunu ileri sürüyor. Birincisi son yüzyılda meydana gelen, insanoğlunun neden olduğu ve iklimbilimciler ve meteoloji uzmanlarının savunduğu, diğeri ise binlerce yıl öncesine dayanan ve bunun sadece doğal bir gökyüzü olayı olduğunu ileri süren gökbilimcilerin kuramı. Yazı uzadığı için burada keseyim ve bir sonraki notumda gökbilimcilerin ortaya koydukları bilimsel kanıtları tek tek sizlere sunacağım. Şimdilik şunu yazabilirim ki önümüzdeki 5-10 yılda gökbilimciler KÜRESEL SOĞUMA yani küçük bir BUZUL ÇAĞI bekliyorlar.