Deme hakkımız yok biliyorum ama son senelerin tehlikesinden söz etme hakkım var. Nedir bu tehlike derseniz kozmik ışınlar. Her ne kadar bu “kozmik” sözcüğünü tüm üçkağıtçılar kullandığı için sevmiyorsam da bu yazıda ona katlanacağım. Daha önce bir kaç kez yazdım, güneş etkinliği ilginç bir minimuma gidiyor.
Son 4-5 ayda bir kaç tam bir güneş dönüşü hiç leke çıkmasın da öyle yazayım dedim ama 22. veya 24. günde bir tane leke çıktı, moralimi bozdu yazmadım. Bugün 27. gün oldu ve Şubat ayının sadece birinci gününde bir leke vardı, 27 gündür leke çıkmıyor.
2000 yılından bu yana 23. ve 24. güneş çevriminde güneş yüzeyinde sayılan lekelerin sayısını görüyorsunuz.
Son nokta Ocak 2019 tarihinde ama Şubat ayında da hiç leke çıkmadı. Gençlerin ağzı ile güneş leke sayısı yerlerde sürünüyor çünkü yüzeyde manyetik alan iyice zayıf.
Güneş yüzeyinde lekenin olmayışı manyetik alanının iyice zayıfladığını gösterir. Dolayısıyla gezegenler arası manyetik alan hemen hemen yok olduğu için evrenin her köşesinden gelen yüksek enerjili kozmik ışınlar dünyamıza kadar gelmektedir. İşte bu kozmik ışınlar astronotlar için çok kötü sağlık sorunlarına yol açıyor. Neyseki bizim atmosfer dediğimiz güzel bir şemsiyemiz ve onun yanında manyetik alanımız var. Enerjisi yüksek kozmik ışınlar manyetik alanımızı geçebiliyor ama atmosferin üst katmanlarında başka atomların çekirdekleri ile çarpışarak bir çok yeni parçacığa dönüşüyor.
Yüksek enerjili kozmik ışınlar atmosferimize geldiğinde önündeki ilk atomun çekirdeği ile çarpışarak çok farklı yeni parçacıklar ve ışınlar oluşturur.
İşte insanoğlu için zararlı olan x-ışın ve gama-ışınlar da bu sırada ortaya çıkar. Bu ışınlar atmosferin daha alt katmanlarında görülür.
Uçakta yaptığınız bir gece yolculuğu sırasında yukarı bakabilirseniz çeşitli ışınlar görebilirsiniz.
Kurtuluyor muyuz, hayır, çünkü bu parçalanma sonucu yine yüksek enerjili x-ışınlar ve gama-ışınlar oluşuyor. Bu ışınlar atmosferin daha alt katmanlarına kadar geliyor. 2015 yılından bu yana Kaliforniya’da gençler her hafta bir balon uçurarak atmosferin stratosfer katmanında bu ışınları ölçüyorlar. İlişikteki bu ölçümleri görüyorsunuz. Finlandiya’daki bir gözlemevi de çarpışmalardan çıkan nötrinoları ölçüyor. Balon ve nötrino ölçümleri bize aynı trendi gösteriyor. Her iki ölçüm de 2015 yılından bu yana kozmik ışınların sayısı gittikçe artıyor.
Kırmızı renkli ölçümler kozmik ışınların atmosferde başka bir atom çekirdeğile çarpıştıktan sonra ortaya çıkan nötrino parçacıklarının ölçümü.
En güvenilir gözlemler bunlardır. Hataları ile beraber gösterilen noktalar ise lise öğrencilerinin balonla ölçtüğü radyasyon değerleridir.
Kaliforniyadaki gençler ibaresini kullandım ama biraz olsun ayrıntı vermeden geçilecek bir konu değil. Kaliforniyanın Sierra Nevada dağlarında bulunan 5000 nüfuslu Bishop kasabasında liseli öğrenciler 2011 yılından itibaren bu balon fırlatma işine girmişler. Projelerinin adı Yerden Gökyüzüne Matematik (Earth to Sky Calculus). Şişirince yaklaşık 3m çaplı olan balona 2 kg’lık yük koyuyorlar. Yükseklik ölçer, termometre, GPS, video kamera ve en önemlisi de radyasyon ölçer. Bunların çoğunu da Ardunio kullanarak kendileri yapıyorlar. Helyum ile doldurulan balon yaklaşık 40km yukarı çıkıyor ve orada patlıyor, paraşütü açılıyor ve yük paraşütle aşağı iniyor. Yaptıkları ölçümleri tüm dünya ile paylaşıyorlar ve çok güzel bilimsel veriler ortaya çıkıyor. En son yaptıkları çalışmayı gördüm, balonun nasıl patladığının bilimini yapmışlar. Herneyse uzun oldu ama bu dağ kasabasındaki liseden mezun olan öğrenciler ABD’de en iyi üniversiteleri kazanıyor şu anda. Yaşayarak öğrenme bu olsa gerek. Biz ülkemizde balon fırlatmaya kalksak en az yirmi yerden izin almamız ve güvenlik görevlilerini yanımızda taşımamız gerekir, konuya daha fazla girmeyeyim.
İlk fotoğrafta tam balonu fırlatırken görüyorsunuz, son fotoğrafta ise fırlatmadan önce öğrencilerin nasıl çalıştığını görüyorsunuz. Zevkle ve mutlulukla çalışıyorlar çünkü güzel bir deney yapıyorlar.
Ortadaki fotoğrafta ise balonun yükünü görüyorsunuz. Balon stratosferde patladıktan sonra bu yük paraşütle yere iniyor.
Çantanın içindeki GPS sayesinde nereye indiğini görerek gidip alıyor gençler. Fotoğrafta yere inmiş çantanın kapağını açarak neler olduğunu gösteriyorlar.
Yaklaşık her 11 yılda bir gerçekleşen güneş etkinliğinin minimum olması kozmik ışınların sayısını artırdığı bir gerçek. Peki uçakta uçanlara bir şeyler oluyor mu? Her uçakta bir radyasyon ölçer var. Stratosferde radyasyon artımı görülüyor ama uçakların uçtuğu yüksekliklerde sadece 40 000 feet’lerde (12.2 km) bir artım gözüküyor. İlişikteki grafik incelenirse bir insanın deniz kenarında doğal olarak uğradığı radyasyonu bir doz alırsak 25 feet yükseklikte 10 kat fazla radyasyon alıyor. 40 000 feet (7.6 km) uçtuğunuzda 50 kat radyasyon alıyorsunuz. Normal yolcular için belki pek sorun yoktur anma uçuş görevlileri için bu büyük sorun.
Burada yaklaşık dört yıldır ölçülen radyasyon değerlerinin yükseklikle nasıl değiştiğini görüyorsunuz. O nedenle pilot arkadaşlarıma biraz aşağıdan uçun dedim.
Yolcular bir kez bu radyasyon ile karşılaşırlar ama uçuş görevlileri her gün karşılaşırlar. 30-35 000 feet yükseklikte uçarlarsa daha az maruz kalırlar bu radyasyona.
Bu konu üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda kadın uçuş görevlilerinde meme ve cilt kanseri normal insanlara göre biraz daha fazla görülmüş. Bunun sadece radyasyondan değil, gece vardiyası sırasında görülen ritm bozuklukları, düzensiz uçuş saatleri ve uçak içinda hava azlığı gibi faktörlerin de katkısı var deniliyor. Erkek uçuş görevlilerinde ise kalp ritm bozukluğu ve kalp krizi olma olasılığından söz ediliyor. Herneyse yine anlamadığım konullara giriyorum ama bildiğim kadar benzinden kar etmek için patronlar ille de yüksekten uçacaksın diyor pilotlara, önemli olan insan yaşamı değil, benzin, yine zam gelmiş zaten.
Kozmik ışınların atmosferde bulut oluşumuna neden olduğu son 4-5 yıldır ileri sürülmekte. Eğer güneşte 25. çevrim hiç
başlamaz ise bulut oluşumu çok fazla olacak ve güneş ışınları dünyamızı ısıtamayacak, dolayısıyla küresel soğuma bekleyen bilimcilerin sayısı gittikçe artıyor.
Şekilde bulut oluşumu ile kozmik ışın sayımı arasında bulunan ilişki görülüyor.
Diğer taraftan eğer önceki yazılarımı okuduysanız bu kozmik ışınlar yer atmosferinde bulutların oluşmasına neden oluyor tezi vardı. Başta güneş fiziği ile uğraşanlar bu iddiaya gülüp geçmişlerdi ama şimdi bir çok sitede bu konudan söz ettiklerini görüyorum. En son Danimarkalı bir bilimci bulut oluşumu ile kozmik ışın değişimi arasında çok güzel bir ilişki buldu. Aşağıdaki grafikte bu ilişki görülüyor. O zaman eğer önümüzdeki yıllarda eğer yeni bir güneş çevrimi başlamazsa yani yıllarca güneşte leke oluşmazsa bize de küresel soğuma düşüyor. Benim Saklıkent’de yaşadığım soğuma değil, tüm dünyayı etkileyecek bir soğuma. Bekleyip göreceğiz. Sevgilerimle…