Evrende hiç bir gökcismi yerinde durmaz, ister tek olsun, ister çoklu bir sistemin üyesi olsun ekseni çevresinde muhakkak döner. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler, asteroidler, göktaşları aklınıza ne geliyorsa onların hepsi döner. Gezegenleri küre olarak görme eğilimindeyiz.

Unutmayın onlarda hidrostatik dengededirler, yani dışarı doğru basınç ve içeri doğru kütle çekim kuvvetleri dengededir. Eğer bir gezegen dönmüyorsa ve yoğunluğu her yerde aynı ise mükemmel bir küredir. Fakat böyle bir cisim gökyüzünde yoktur, gezegenler döndüğü için küre şeklinde değildirler.

Dönen bir gezegenin ekvator bölgesi, kutuplara yakın bölgeden daha hızlı hareket eder. Dolayısıyla kütle çekimi ekvator bölgesindeki materyali tutmakta zorlanır ve sonuçta ekvator bölgesi hafifçe dışarı doğru çıkıktır. Örneğin dünyamızın ekvator bölgesinin uzunluğu, kutuplar bölgesindeki uzunluğundan 40 km daha fazladır. Yerin çapı yanında bu değer çok küçük kaldığından biz onu mükemmel bir küre şeklinde algılarız.

Bazı gezegenler o kadar hızlı dönerki onların basıklığını çıplak gözle dahi görebiliriz. Örneğin Satürn 10 saatte bir döner ve fotoğraflarına baktığınızda kutuplardan basık olduğunu görürsünüz. Gezegen büyüdükçe olay biraz garip hale geliyor. Örneğin Jüpiter, Satürnden biraz daha hızlı döner ama basıklığı Satürne göre daha azdır. Bunun nedeni Jüpiterin kütlesi Satürn kütlesinin üç katı olmasıdır. Kütle çekim kuvveti daha güçlü olduğu için ekvator bölgesindeki materyali daha iyi tutar. Bu uzun girişten sonra gelelim daha büyük kütleli gezegenlere, basıklığın minimum olması gerektiğini düşünürüz ama durum böyle değildir. Gezegenler ve yıldızlar arasında yer alan kahverengi cücelerden (KC) bugüne dek 2800’den fazla bulunmuştur. Unutmayalım bu tür yıldızlar ilk kez 1960’larda kuramsal olarak ileri sürüldü ve 1988 yılında ilk KC gözlendi. Bulunan bu 2800’den fazla KC’nin sadece temel özelliklerini bulundu.

Bunlardan ancak 78 tanesinin dönme dönemlerini biliyoruz. Bu parametreyi nasıl biliyoruz, onların ışık eğrisini elde ederseniz bunun dönemli değiştiğini görürsünüz, işte o değişim bize onların dönme dönemini verir. Elde edilen dönme dönemlerinin çoğu bir saat yöresindeydi, bu ise bize onların ekvator bölgesinde saniyede 100 km’den daha hızla döndüğünü gösteriyordu. Eğer Jüpitere benzer bir bileşime sahip olduğunu düşünürsek çok güçlü bir kütle çekimine sahipler ama çok hızlı döndükleri için Satürne benzer bir basıklığa sahip olmalıdırlar.

Maksimum dönme dönemi bir saat yöresinde olduğu tam net değil ama daha kısa bir döneme sahiplerse yani daha hızlı dönüyorlarsa KC’lerin parçalanması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor. KC’ler yaşlandıkça ısı üretemedikleri için yavaş yavaş soğuyacaktır, dolayısıyla hidrostatik denge bozulacak ve kütle çekimi egemen olacak ve yapısındaki materyal sıkıştırılarak yıldız küçülecektir, dolayısıyla da KC daha da hızlı dönecektir ve zamanla bir üst sınıra ulaşacak. Daha hızlı dönmeye çalışırken de parçalanmaya başlayabilir. Böyle uzun yazıları okumadığınızı biliyorum, belki astronomi öğrencilerinin dikkatini çekebilir ama inanın bunu kendim için yazdım. Öğrenmek istediğim bir şeyi yazarsam belleğime alabiliyorum. Yaşlandıkça bellek görevini tam da yapamıyor ben de onu böyle zorluyorum. Sevgilerimle…