2.2
İslâm Astronomisi Henüz
Müslümanlık ortaya çıkmadan önce Araplar, Yunan kültürünü
koruyan Romalılarla temas içindeydiler. Daha o zaman var olan astronomi
ilgisiyle Araplar, Roma İmparatorluğu'nun koruduğu Yunan eserlerini
Lâtince'den Arapça'ya çevirmişlerdi. Müslümanlığın ilk yıllarından
itibaren dini günlerin namaz ve oruç saatlerinin belirlenmesine yarayacak
astronomi bilgisi islâm ülkelerinde daha da önem kazanmıştı. Kıble
doğrultusunun belirlenmesi de bir bakıma astronomi bilgisi gerektiriyordu.
O zaman üzerinde çalışılan astronomi konuları şunlardı: (1)
Coğrafî astronomi (2) Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların görünür
hareketlerini inceleyen konum astronomisi (ilm-ül-eflak), (3) astroloji (ilm-i ahkam-ı nücum) ve (4) zaman hesapları (ilm-ül-rukat).
Doğal olarak zaman hesapları ve çoğrafi astronomi en önemliydi.
Zaman hesaplarıyla uğraşanlara "Muvakkit" denirdi. Büyük
camilerin çoğunda "Muvakkit"ler vardı. "Muvakkit"ler
medreselerde yetiştiriliyordu. Geniş anlamıyla astronomi, İslâmiyette
dinî çevrelerce pek rağbet görmezdi. Çünkü astronomi, aklî ilim
olarak islâmi ilimler gibi önemli değildi. Diğer taraftan insan
düşüncesi mahsulü oldukları için aklî ilimlerin hatalı ve hatta
zararlı olabileceğine inanılıyordu. Bu nedenle İslâmiyette fıkıh
medresesi, kelam medresesi, hadis medresesi ve sayıları az da olsa
tıp medresesi gibi bazı özel konuların öğretildiği medreseler
vardı. Fakat astronomi gibi aklî ilim dedikleri özel dallarda öğretim
yapan medreseler yoktu. Astronomi bilgisinin yayılması ve nesilden
nesile geçmesi daha çok diğer aklî ilimlerde olduğu gibi özel
ders ve kişisel çalışmalarla oluyordu. Böylece astronomlar özel
ders vererek çıraklık usulüyle yeni astronomlar yetiştiriyorlardı.
Genelde değer verilmeyen astronomi çalışmalarına İslâmiyette
takınılan tavır her zaman ve her yerde aynı olmamıştır. Örneğin
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'da açtığı medreselerde, matematiğin
yanında astronominin de okutulduğu bilinmektedir. İslâm
astronomları evren modeli olarak Ptolemy (Batlamyus) modelini esas
kabul edip yaptıkları gözlemler sonucu bu modelde küçük değişiklikler
yapmışlardı. Ay'ın hareketine dayalı bir takvim kullanmışlardır.
Bu takvim İslâm Peygamberi Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç tarihinden
başlatılmıştır. Yıldızların, Yunanlılarda kabul edildiği gibi
Satürn dışında bir kürenin üzerinde olduğu inancından süphe
edilmiş, onların çok daha uzakta, uzaya yayılmış büyük cisimler
olduğuna inanılmıştır. İslâm dünyasının astronomiye en önemli katkısı, ilk kez modern anlamda gözlem evlerinin kurulmuş olmasıdır. Batı dünyasında hiç sözü edilmeyen bu gelişme aslında çok önemlidir. Eski Yunanlılar, astronomik bilgiyi yeni gözlemlere gereksinme duymadan filozofik yollarla geliştirmeye çalışırken, İslâm ülkelerinde gözlem yapmanın önemi kavranmış, bu amaçla büyük gözlem evleri kurulmuştur. Bu gözlem evlerinde yeni âletler geliştirilmiş, çok sayıda astronom yetiştirilmiştir. İlk kez İslâm ülkelerinde 8. yüzyılda kurulmaya başlayan gözlem evlerinin önemi ve dünya üzerindeki sayısı o günden bu yana gittikçe artmaktadır. Bağdat'ta 5. Abbasi halifesi Harun el-Reşid (763-809) zamanında gelişmeye başlayan gözlemsel astronomi 7. halife El-Mamun (813-833) zamanında daha da fazla destek görmüştür. Dönemin büyük astronomu El-Battani (858-929) 20 yaşından başlayarak çok duyarlı gözlemler yapmıştır. Bu gözlemlerle Güneş'in görünür hareketindeki düzensizlikleri incelemiş, düğümler noktasının yılda 54".5 kaydığını göstermiş ve ekliptiğin ekvator düzlemiyle 23°35' 'lık bir açı yaptığını ölçmüştür. 880-881 ılımına (ekinoksuna) göre bir yıldız kataloğu hazırlamış ve "Yıldızlar Bilimi" adlı bir de kitap yayınlamıştır. Bu kitap sonradan 12. yüzyılda Latince ve İspanyol'caya çevrilmiştir. 10. ve 11. yüzyılda meşhur olan diğer iki İslâm astronomundan El-Sufi Şiraz'da, El-Biruni ise Mezopotamya'da yaşamıştır. Aynı dönemlerde İbn-Yunus, Mısır'da astronomi gözlemleri sürdürmüştür.
Şekil 2.8: İslâm gözlem evlerinde kullanılan bir ölçüm âleti ve çalışanlar. 1260
yılında Hulagü Han'ın desteğiyle Nasir-El-Din tarafından kurulup çalıştırılan
Meraga gözlem evinin ünü İngiltere'den Çin'e kadar yayılmıştır.
Nasir-El-Din'in
1274 te ölümünden sonra oğlu tarafından yönetilen ve çok sayıda
astronomu barındıran Meraga gözlem evi 50 yıl kadar aktif olarak
çalıştırılmıştır. 1300 yılında Meraga gözlem evini görüp
inceleyen İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295-1304) Tebriz yakınlarında kendisine bir
türbe ile beraber cami, medrese, misafirhane, idare binaları, hamam
ve bir de gözlem evi yaptırmıştır. Gazan Han gözlem evinin bütün
giderleri vakıf gelirleri ile karşılanıyordu. Gazan Han bu gözlem
evinde Güneş gözlemleri için yarım küre şeklinde yeni bir gözlem
âleti geliştirmiş ve kullanmıştır. Vakıf gelirleriyle çalıştırılan
bu gözlem evinde resmi olarak iyi plânlanmış bir astronomi öğretimi
de sürdürülüyordu. 15. yüzyılın başlarında Meraga gözlem evini
inceleyen Timurlenk (1369-1405)'in torunu Muhammed Turgay Uluğ Bey
(1394-1449),
Semerkand'ta başka bir gözlem evi kurdurmuştur. Bu gözlem evinin
Uluğ Bey'den daha önce kurulmuş olduğu da sanılmaktadır. 1500
yıllarında yıkılan gözlem evinde 1460'lara kadar etkin biçimde
gözlemler sürdürülmüştür. Uluğ Bey bu gözlem evindeki çalışmalarıyla
büyük bir yıldız kataloğu hazırlamıştır. 1018 yıldızın parlaklık,
ad ve konumlarını veren bu katalog, Uluğ Bey, Han olmadan 10 yıl
önce 1437 de yayınlanmıştır. Önce Arapça yayınlanan katalog 1498
de Farsça'ya 1665 te İngilizce'ye çevrilmiştir. Ayrıca 1767 de
İngiltere'de Oxford yayınları arasında 2. kez ve 1917 de de Washington'da
Carnegie Enstitüsü nde basımı yapılmıştır. Abbasi
halifesi Mamün zamanında Bağdat'taki Şemma-siye ve Şam'daki Kasiyün
gözlem evlerindeki astronomların grup hâlinde çalıştıkları ve
birbirleriyle işbirliği yaptıkları bilinmektedir. Meraga gözlem
evinde de 100 kadar öğrenci ve Nasir-üd-din-i Tusi, Cemal-üd-din-ibni-Tahir-i Buhari gibi birçok önemli astronom bulunuyordu.
Semerkand gözlem evinde ise Kadı Zade ve Ali Kuşçu, Uluğ Bey ile
birlikte çalışmışlardır. Bu gözlem evi Uluğ Bey'in öldürülmesinden
sonra on yıl kadar oğlu tarafından yönetilmiştir. Tebriz gözlem
evinin ancak birkaç yıl çalıştırılıp Gazan Han'ın 1304 yılında
ölmesinden sonra bir nedenle yıkıldığı sanılmaktadır. Burada
bir önemli nokta da İslâmda büyük gözlem evlerinin hükümdarlar
tarafndan kurulmuş ve desteklenmiş olmasıdır. Yalnız bütün bu
gözlem evlerinin ömürleri fazla uzun olmamıştır. Bunun da nedeni
İslâmiyette gözlem evine varlığının devamlı olması gerekli
bir çalışma yeri olarak bakılmamış olmasıdır. Aslında bugün eski İslâm dünyasındaki astronomi çalışmaları yeterince gün ışığına çıkarılmış değildir. Medreselerin gözlem evi niteliğinde yapılmış olması, kubbelerinin altında kuyuların bulunması astronomi gözlemleriyle ilişkili olabilir. İslâm dünyasının astronomi bilimine etkisi öylesine büyük olmuştur ki bugün parlak yıldızların bütün dünyada kullanılan isimleri genellikle Arapçadır. Örneğin; Algol, Antares, Aldebaren, Adhara, Almach, Alphard sadece A harfinde tüm dünyada kullanılan birkaç parlak yıldızın Arapça ismidir. Hâlâ kullanılan astronomik terimlerin de bir çoğu İslâm kaynaklıdır. Örneğin; zenit, nadir, azimut, almukantar v.s yine batıda turkuet yada turketum denen ve açı ölçmeye yarayan gözlem âleti, İslâm gözlem evlerinde geliştirilmiş Türk gözlem âletidir.
Şekil 2.9: İstanbul
semalarında bir ay gözlenen 1577 kuyruklu yıldızı. Teleskopun 1610'da icadından önce astronomik gözlemlerin sürdürüldüğü son İslâm gözlem evi III. Murat'ın emriyle Takiyyüddin tarafından İstanbul Tophane'de 1577 yılında kurulan İstanbul gözlem evidir. Bu gözlem evi 2 yıllık bir çalışma döneminden sonra yine III. Murat'ın emriyle topa tutularak yıkılmıştır. |