2.3
Avrupa'da Astronomi'nin Yeniden Gelişmesi İslâm dünyasında
astronomi çalışmaları önemini yitirmeye başladığı sıralarda
Orta Avrupa, Rönesansla beraber bilim merkezi olma yolundaydı. İslâm
dünyasından alınıp tekrar Latince'ye çevrilen kitaplardan astronomi
öğreniliyor ve üniversitelerde okutuluyordu. Bunun iki nedeni vardı.
Birincisi, denizcilerin yön ve konum saptama ihtiyaçları; ikincisi
de "Paskalya" gibi dini günlerin belirlenmesi ve daha genel
anlamda takvimde yeni gözlemlerle desteklenen bir reform yapılması
ihtiyacıydı. Bu
dönemde astronomide asıl gelişme gözlemsel değil fakat kuramsal
olmuştur. Gözlem yapamamaktan yakınan Nicholas Copernicus (Kopernik)
(1473-1543),
matematiksel ve mantıkî düşünceyle Aristarchus modelinin Güneş
sistemi gözlemlerini Ptolemy modeline göre daha basit bir şekilde
açıkladığından daha doğru olması gerektiğini savunmuştur (bkz.
Şekil 2.6). Kopernik, Aristarchus gibi, Yer ve diğer gezegenlerin
Güneş etrafında düzgün dairesel hareket yaptıklarını, ayrıca
gök cisimlerinin günlük görünür haraketlerinin Yer'in dönmesinden
kaynaklandığını düşünmüştür. Düzgün dairesel hareketin gözlemleri
tam olarak sağlamadığını görmüş ve bu nedenle bazı gezegenler
için ikincil yörüngeler öngörmüş ve Güneşin de tam merkezde
olmadığı yargısına varmıştır. Ölünceye kadar yayınlamaktan
çekindiği "De Revolutionibus" kitabına göre Kopernik modeli
Ptolemy modelinden daha karmaşıktı; gezegenlerin 7 eliptik yörüngesini
açıklayabilmek için toplam 48 tane birincil ve ikincil çember yörünge
kullanılmıştı. Oysa aynı yıllarda Ptolemik model, aynı amaç
için 40 çember yörünge kullanıyordu. (1546-1601) yılları arasında yaşayan büyük astronom Tycho Brahe, iki Güneş sistemi modeli arasında doğruyu bulmanın sadece çok duyarlı gözlemlerle mümkün olduğunu belirtmiştir. Kendi kurduğu modelde (Şekil 2.10) Ay ve Güneş'in Yer etrafında, diğer gezegenlerinse Güneş etrafında düzgün dairesel haraket yaptıklarını kabul etmişti. Tycho Brahe, yaptığı duyarlı gözlemleri değerlendiremeden ölmüştür. Öğrencisi Johann Kepler (1571-1630) bu gözlemleri kullanarak önce Mars gezegeninin gözlemlerini değerlendirmiş ve Mars yörüngesinin odaklarından birinde Güneş bulunan bir elips olduğunu göstermiştir. Sonradan aynı şekilde diğer gezegen yörüngelerinin de birer elips olduğunu gösterilmiştir (bkz. Kepler kanunları). Kepler kanunlarıyla Güneş merkezli gezegenler teorisi yer merkezli Ptolemy modeline göre hem akla daha ugun geliyor hem de gözlemleri daha iyi açıklıyordu. Kepler de yıldızların Satürn yörüngesinin ötesinde dar bir bölgede yer aldıklarına inanıyordu. Bu dönemde Giordano Bruna (1548-1600) ise yıldızların sonsuz evrene dağıldıklarını düşünmüştü. Bu düşünce aslında İslâm rasathanelerinde geliştirilmiştir.
Şekil 2.10: Tycho
Brahe'nin evren modeli. Teleskopun
1610 yılında keşfedilmesiyle astronomideki gelişmeler hızlanmış
ve teleskop en önemli astronomi âleti durumuna gelmiştir. Mekaniğin
kurucularından Galile (1564-1642) teleskop kullanarak (1) Jüpiterin
dört uydusunu keşfetmiş, (2) ilk Ay haritasını yapmış ve oradaki
yüzey şekillerini isimlendirmiş, (3) Venüs gezegeninin evrelerini
izlemiş, (4) Samanyolunun yıldızlardan oluştuğunu görmüş, (5)
Satürn gezegeninin kenarında çıkıntılar olduğunu (bunun halka
olduğunu farkedememiş) gözlemiş ve (6) Güneş lekelerinin gözlemlerinden
güneşin 26 günde bir dönme hareketi yaptığını bulmuştur. Fabricius
(1564-1617)
tarafından Güneş lekeleri ve iki değişen yıldız aynı dönemde
keşfedilmiş, 1580 lerde ilk büyük gök haritası, Bayer (1572-1625)
tarafından yayınlanmış ve aynı yıllarda Papa Gregory XIII tarafından
takvimde düzeltme yapılmıştır. Kepler ve Galile'den sonra astronomiye en büyük katkı Isac Newton (1642-1727) tarafından yapılmıştır. Kepler gezegenler kuramında, gezegenleri yörüngelerinde tutan kuvvetin Güneş'ten kaynaklandığını ve manyetik bir kuvvet olduğunu kabul etmişti. Newton, Kepler kanunlarını kullanarak bu kuvvetin her zaman gezegen-Güneş uzaklığının karesiyle ters orantılı olduğunu göstermiştir. Newton, ayrıca, bu kuvvetin Yer üzerinde bırakılan taşın yere düşmesini sağlayan, gelgit olayına neden olan kuvvetle aynı karakterde (yani iki cisim arasındaki çekim kuvveti ) olduğu yargısına varmıştır. Newton evrensel çekim kuvvetiyle ilgili çalışmalarını "Philocophiae Naturalis Principia Mathematica" adlı yapıtında toplamıştır.
Şekil 2.11:
Newton çekim yasasına göre yapay uydu yörüngeleri. Yukarı atılan
cisim düzgün yavaşlayan hareket yapıp bir yerde durur ve sonra serbest
düşme hareketiyle yere düşer. Eğik atılan cisim eğik atış hareketi
yapar. İlk hız yeteri kadar artırılırsa cisim yer etrafında yörüngeye
oturur. Ay, yer etrafında yörünge hareketi yapan doğal bir uydudur. Bu
dönemde daha modern teleskoplar geliştirilip ilk ve modern gözlem
evleri 1670 te Paris'te, 1671 de Greenwich'te ve 1700'de de Berlin'de
kurulmuştur. Bu arada zaman ölçümünde de daha hassas saatler yapılmıştır.
1672 de Cassini (1625-1712), Yer-Güneş uzaklığını bulduktan sonra 3. Kepler
yasasını kullanarak ilk kez doğru olarak Mars-Güneş uzaklığını buldu. Halley (1656-1742),
Yer-Güneş
uzaklığının bulunması için yeni bir yöntem kullandı. 1706'da
ilk defa bir kuyruklu yıldızın yörünge öğelerini hesapladı ve
onun dönemli bir kuyruklu yıldız olduğunu gördü. Böylece kuyruklu
yıldızların atmosferik olaylar olmadıkları, Güneş sisteminin
küçük üyeleri oldukları öğrenilmiş oldu. Kuramsal astronomide
Newton'un çekim yasasını temel alan gök mekaniğinin önemi gittikçe
artmaya başlamış ve Euler (1707-1783), Clairaut (1713-1765), d'Alembert (1717-1783), Lagrange (1736-1813), Laplace (1749-1827), Gauss (1777-1855) gibi çok meşhur bilim adamları gök
mekaniği alanında çalışmışlardır. Gözlemsel alanda ise Güneş
merkezli Güneş sistemi modelinde yıldızların var olması gereken
paralaktik hareketleri (bkz. bölüm 4.3) tüm çabalara karşın gözlenemiyordu.
18. yüzyılda bu amaçla yapılan yoğun çalışmalar başka buluşlara
yolaçmıştı. Ancak konum gözlemlerindeki aberasyon (ışınım sapıncı),
presesyon, nütasyon ve kırınım etkileri anlaşılıp pratik yöntemlerle
giderilerek gözlem duyarlığı oldukça arttırıldıktan sonra yıldızların
paralaktik hareketleri ölçülebilir duruma gelmişti. İlk kez Bessel
(1784-1846),
1838'de 61 Cyg yıldızının ve daha sonra aynı yıl içinde Struve
(1793-1864)
ve Henderson (1798-1844) α Lyr
(Vega) ve α Cen
yıldızlarının ıraklık açılarını ölçmeyi başarmıştır.
Ölçümler sonunda görülmüştür ki yıldızların ıraklık açıları
ve paralaktik kaymaları beklenene göre çok çok küçük, dolayısı
ile yıldızlararası uzaklıklar çok çok büyüktür. Bize en yakın
yıldız olan "Proxima Centauri" yıldızının bile ıraklık
açısı 0.76 açı saniyesi ve buna karşılık gelen uzaklığı ise
4.3 ışık yılıdır. |