3.2
Yer ve Yersel Gezegenler
Çizelge 3.1
de; gezegenlerin büyüklükleri, kütleleri ve kimyasal bileşimleri
göz önüne alındığında iki ayrı gruba ayrıldıkları hemen farkedilmektedir.
Güneş’e yakın olan Merkür, Venüs, Yer ve Mars’a yersel gezegenler;
sistemin daha dışında olan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’e
ise dev gezegenler denir. Gerçekten de ikinci grup gezegenlerin yarıçapları
ve kütleleri, yersel gezegenlere göre çok büyüktür. Önceleri gezegen olarak bilinen Pluto,
özellikleri bakımından ve yeni gezegen tanımından dolayı bu iki gruptan birine girmez. Bu iki
grubu birbirinden sadece yarıçap, kütle ve kimyasal birleşimleri
ayırmaz. Yoğunluk, basıklık ve uydu sayılarına baktığımızda
da belirgin farklılıklar olduğunu görürüz. Bu, Çizelge 3.1’de
görülmektedir.
Çizelge 3.1: Yersel gezegenlerin
dev gezegenlerle karşılaştırılması.
Kullanılan
Kriter |
Yersel Gezegenler |
Dev Gezegenler |
Yarıçap |
Küçük |
Büyük |
Kütle |
Küçük |
Büyük |
Yoğunluk |
Çok |
Az |
Basıklık |
Az |
Çok |
Uydu |
Az veya hiç yok |
Çok |
Atmosfer
yapıları |
He, H gibi elementler serbest olarak bulunmazlar. |
He, H dahil hafif ve ağır elementler
serbest veya bileşikler hâlinde bulunurlar. |
Şekil 3.5: Fotografta
yersel gezegenler görülmektedir. Venüs ve Yer hemen hemen
aynı büyüklük ve kütleye sahipken Mars bunların yarısı büyüklüğünde
ve kütlesi de çok azdır. Merkür'ün Mars'dan çok küçük olduğuna dikkat edelim.
Yersel
gezegenlerin kimyasal yapıları, kayasal materyal ve demirdir. Bu nedenle
hemen hemen tamamen gazdan oluşmuş dev gezegenlere göre ortalama
yoğunlukları yaklaşık üç kez daha fazladır. Belirgin bir yüzeyleri
vardır, bu nedenle Merkür dışında diğer iki yersel gezegenin yüzeylerine
uzay aracı indirilerek onları inceleme olanağı doğmuştur.
Gezegenlerin kütlelerini
Newton yasalarını kullanarak duyarlı saptamanın birçok yöntemi
vardır. Bu yöntemlerden en önemlisi uydu yörüngelerinin saptanmasıdır.
Eğer gezegenin uydusu yok ise ona gönderilen bir uzay aracının gezegen
çevresindeki yörüngesinden veya uydu gezegene yakın geçiş yapıyorsa,
gezegenin o yapay uyduya uyguladığı çekimsel kuvvetten bulunur.
Bir küçük gezegen, eğer büyük bir gezegenin yanından geçerken
yörüngesindeki değişimler gözlenmişse aynı matematiksel yöntemle
gezegenin kütlesi duyarlı olarak bulunur.
Yersel
gezegenler içinde belirgin bir atmosferi olmayan sadece Merkür’dür.
Venüs, çok yoğun bir atmosfere dolayısıyla kalın bulutlara sahip
olduğundan yüzeyini görmek olanaksızdır. Mars’ın atmosferi ise
Yer atmosferine göre daha az yoğundur. Gezegenler, atmosferlerinden
uzaya madde kaybederler. Bu olaya, buharlaşma süreci denir. Buharlaşma,
atmosfer sıcaklığı yüksek ve yüzey çekimi düşük olan gezegenlerde
çok daha etkindir. Gezegenlerin yüzey sıcaklıkları, Güneş’ten
yüzeylerine gelen enerjiye bağlıdır. Bu nedenle Güneş’e yakın
olan gezegenlerin yüzey sıcaklıkları, uzaktaki gezegenlere göre
daha yüksektir. Merkür, küçük kütlesinden dolayı yüzey çekim
ivmesi az ve sıcaklığı yüksek olduğundan atmosferini tutamamıştır.
Venüs, Yer ve Mars yine atmosfer sıcaklıklarının yüksek olmasından
dolayı hafif gazlarını tutamamış ve uzaya kaybetmiştir. Örneğin
hidrojen gazı, yersel gezegenlerde %1’in çok altında bulunurken,
Jüpiter atmosferinin %90’nını oluşturur.
Şekil 3.6: Tüm
yersel gezegenlerin uzaydan görünüşü ve onların yüzeyleri görülmektedir.
Atmosfere
sahip yersel gezegenler; Venüs, Yer ve Mars Güneş’ten aldıkları
enerjiye göre hesaplanan ortalama yüzey sıcaklıklıkları, gözlenen
sıcaklıklardan daha düşüktür. Sera etkisinden kaynaklanan bu fark
ortalama olarak; Venüs’te 500°C, Yer’de 35°C ve Mars’ta 5°C’dir.
Sera etkisi, Güneş’ten gelen enerjinin gezegen atmosferinde tutulmasıdır.
Atmosferde soğurulan enerji dışarı kolayca kaçamaz, dolayısıyla
sıcaklık hızla artar. Sera etkisinin büyük olması gezegen atmosferinin
yoğunluğuna ve içinde bulundurduğu CO2'in miktarına
bağlıdır.
Mevsimler,
birim yüzeye gelen enerjinin değişmesinden kaynaklanır. Atmosfer
hareketleri iklimi yumuşatır. Atmosfer hareketleri olmasaydı iklim
çok sert olurdu. Hiç atmosfer yoksa, gece ve gündüz arasındaki
sıcaklık farkı büyük olur. Merkür'ün belirgin bir atmosferi olmadığı
için Güneş’e bakan yüzü ile bakmayan yüzü (gece-gündüz)
arasındaki sıcaklık farkı 500-600°C kadardır. Dünyada atmosfer olmasaydı
gece-gündüz
arasındaki sıcaklık farkı 80-90°C olurdu. Ay ve Merkür’de belirgin
bir atmosfer olmadığını biliyoruz. Hava olmadığından yüzeyinde
sıvı su da bulunduramaz, çünkü basınç olmadığından su hemen
buharlaşır. Bu nedenle eğer bir zamanlar bu gök cisimlerinin yüzeylerinde
su bulunmuş olsa bile hemen buharlaşmıştır ve kütlesel çekim
kuvvetleri küçük olduğundan, diğer gazlarla birlikte uzaya kaçmıştır.
Şekil 3.7: Venüs,
Yer ve Mars atmosferlerinde yükseklik ile sıcaklıklık değişiminin
karşılaştırılması. Sıcaklık değişimlerinin olduğu bölgeler
atmosfer katmanlarının sınırlarını belirler. Örneğin; sıcaklık
Yer yüzeyinden yukarı çıktıkça düşer fakat yaklaşık 18. km’de
tekrar artmaya başlar. İşte bu ilk katmana Troposfer adı verilir.
Stratosfer, Mezosfer ve Termosfer atmosferin diğer katmanlarıdır.
Şekil dikkatli incelendiğinde, bazı gezegen atmosferlerinde bu dört
katmanın hepsinin de var olmadığını görüyoruz.
Gezegenlerde
yüzey şekillerinin zamanla değişimi üç nedenden kaynaklanır:
Aşınma, bombardıman süreci ve volkanik süreç. Meteorolojik aşınma
ile arazinin düzleşmesi için yeterli yoğunluğa sahip bir atmosfer
gerekir. Göktaşlarının çarpması sonucu yüzeyde krater açılırken
kraterden dışarı çıkan materyel krater yöresine dağılarak arazinin
değişimine neden olabilir. Eğer atmosfer yoksa yüzeyde krater yoğunluğu
fazla olacaktır. Yine aynı nedenle meteorolojik etmenlerle oluşacak
aşınma da az olmayacaktır.
Deprem
sırasında meydana gelen dalgaların sismograf kayıtları, gezegenin
iç yapısı hakkında bilgi verir. Bu dalgalar; P (birincil), S (ikincil)
ve L (uzun) dalgaları olmak üzere üç türlüdür. S dalgaları sıvı
ortamlarda hareket edemez, eğer bu dalga bir sıvı ortamdan geçiyorsa
bunu sismograflar kaydedemez. Yeryüzü’nün her tarafına dağılmış
sismografların yardımıyla yapılan ölçümlerle gezegen çekirdeğinin
sıvı olup olmadığı anlaşılabilmektedir. Yine aynı amaçla Ay
ve Mars’a sismograflar yerleştirilmiştir. Fakat Ay’da depremlerin
az olması, Mars’ta ise rüzgâr etkinliğinin fazla olması nedeniyle
kesin sonuçlara tam olarak ulaşılamamıştır.
Şekil 3.8: Çeşitli gözlemler
sonucunda yapılan yersel gezegenlerin ve Ay’ın iç yapı modelleri.
Kabuk, manto ve çekirdeği birbirinden ayıran en temel özellik onların
kimyasal birleşimleridir. Tüm yersel gezegenlerde kabuğun ne denli
ince olduğu görülmektedir.
Gezegenin
kimyasal yapısını oluşturmada onun ortalama yoğunluğu bize önemli
bilgi sağlar. Doğru bir model yapabilmek için her materyalden uygun
oranda alınmalıdır. Örneğin; gezegenin yüzeyi silikatlardan oluşmuş
ise ve biz tüm iç yapı da silikattır dersek, hata yaparız, çünkü
bu materyalin yoğunluğu düşüktür. Ortalama yoğunluğu tutturabilmek
için modelimize demir, nikel gibi ağır materyaller koymamız gerekecektir.
Ortalama yoğunluğu çeşitli materyallerle sağlamak mümkündür.
Bu noktada güneş sisteminin oluştuğu Güneş bulutsusunun kimyasal
yapısı bize yardım edebilir. Örneğin demir ve çinko aynı yoğunluğa
sahiptir, fakat Güneş bulutsusunda demirin bolluğu çinkoya göre
daha fazla olduğu için, gezegenin merkezinde de demir daha çoktur,
diyebiliriz.
Çizelge 3.2:
Gezegenlerde bol olarak bulunan materyallerin belirli fizilksel koşullarda
yoğunlukları.
Materyal |
Yoğunluk
(p=1 bar T=0°C) |
Su |
0.998 gr/cm3 |
Granit |
2.600 |
Basalt |
2.900 |
Demir Sülfür
(FeS) |
4.840 |
Demir Oksit (FeO)
|
5.700 |
Demir |
7.900 |
Nikel |
8.900 |
|